hayal kurdunuz mu?
Etiket: hayal
Neden Tarkovski Olamıyorum?

Öncelikle bu yazıya Tarkovski’den bir alıntıyla başlamak -filmle de çok alakalı olduğu için mantıklı olacak diye düşünüyorum, üstad diyor ki:
İlkelerine bir kez olsun ihanet eden insan, hayat ile olan saf ilişkisini yitirir. Bir insanın kendine karşı hile yapması, onun, filminden, hayatından, her şeyinden vazgeçmesi demektir.
-Andrey Tarkovski
Öncelikle bu filmi yazan ve yöneten Murat Düzgünoğlu. Belki de kendi hikayesini anlatmıştır bilmiyorum, belki de aklından sürekli geçen bir soruya cevaptır ya da onlarca genç sinemacının yerlerine Bergman, Kubrick, Trier vs. koyarak modifiye edip yineledikleri bir sorudur diye düşünüyorum bu. Film ise bu soruya gerçekçi ve umut vermeyen (Zaten hem gerçekçi hem umut veren kaç tane yanıt vardır ki?) bir yanıt veriyor.
Bahadır bir yönetmen, Türkü filmleri, kısa filmler yönetiyor. İlk uzun metrajını ise bir sanat filmi ile yapmak istese de, gelir durumu buna müsait değil ve sermaye bulamıyor. Kime giderse gitsin “Sen bir Tarkovski, bir Bergman filmi çekmek istiyorsun ama Türkiye’de bu filmler tutmuyor, seyirci aşk istiyor, iki erkek arasında kalmış kararsız bir kadını görmek istiyor.” gibi yanıtlarla reddediliyor.
Arkadaşları Tarkovski izlerken sıkılıp kapatmak istiyorlar, yönettiği projelerde ise doğru düzgün ekipman bile bulamıyor. Kısa reklam filmi işleri çıkıyor ama o her sabah yukarıda alıntıladığım Tarkovski’nin sözüne bakarak uyanıyor ve aslında burada karşımıza mühim bir soru çıkıyor:
İlkesiz bir ülkede hayatla saf ilişkimizi nasıl sürdürebiliriz? İlkelerimizden mi taviz vereceğiz yoksa ülkemizden mi?
Sanat tıpkı herkesin ne kadar iyi olduğunu söyleyip de azınlığın dinlediği klasik müzik gibi midir bu ülkede? “Hayaller karın doyurmuyor.” gibi vecizeler etrafımızdayken, bizi hayal kurmak ve kendiliğimizi tamamlamak için cesaretlendiren kişisel “gelişimciler” hayatla ilgili saf ilişkilerini sürdürebiliyorlar mı yoksa kendi söylediklerine inanmayan vaizler mi?
Hayallerin peşinden koşarken elektrik faturasını ödeyecek paramız kalmayıp karanlıkta kalıyorsak, hayatla ilkelerden taviz vermeden bir ilişki nasıl kurabiliriz? Yoksa hayatla saf bir ilişki kurmamız zaten istenilir bir şey olmaktan çıktı mı?
Gerçekçi bir Türkiye tablosu sunarken, klasik geyikler, ilişkisel çalkalanmalarda arkada kalmıyor. Lakin biraz üzücü de olsa sorumuz yanıtlanıyor:
Bu ülkede hayatla saf bir ilişki kurmak için, ancak deli olmak gerekiyor.
hayal etmenin huzursuzluğu

“gerçekleşebilir, yakın, meşru şeyleri düşleyenler, uzak ve yabancı düşlerde kendini kaybedenlerden daha çok hüzün veriyor bana. büyük hayaller kuruyorsan ya delisindir, hayallerine inanır ve mutlu olursun ya da basit bir hayalperestsindir, hülya da senin için, tek kelime etmeden ruhunu yatıştıran bir ezgidir. ama gerçekleşebilir olanı düşlersen, o zaman sahici düş kırıklığı diye bir şeyin gerçekten var olabileceğini anlarsın. roma imparatoru olamadım diye kendimi helak edecek değilim, ama her akşam saat dokuza doğru sokağın sonundan sağa dönen küçük terzi kızla hiç konuşmadım diye acı acı yerinebilirim. bize olanaksızı vaat eden düş, zaten böylelikle bizi en baştan, ondan mahrum etmiş olur; ama gerçekleşebilir olanı vaat eden düş hayatın kendisine müdahale eder, çözümü de ondan bekler. biri kendinden başka her şeyi dışlayarak tamamen bağımsız olarak varlık sürer; öteki ise dışındaki olayların akışına boyun eğmiştir.”
– huzursuzluğun kitabı, fernando pessoa
kitabın şarkısı;
uçanlar, kaçanlar, uzaylılar, doğaüstü yaratıklar

Çınar isimli bir çalışmamız var. Burada Osmanlı padişahlarını anlatacağız. Osman Bey’den başlayacağız 2. Abdülmecid’e kadar geleceğiz. Bu çizgi filmle çocuklar tarihimizi öğrenecek. Ancak diğer çizgi filmlerde hayal ürünü varlıklar, uçanlar, kaçanlar, uzaylılar, doğaüstü yaratıklar var. Bu çocuklar için tehlikeli diye düşünüp büyük paralarla kendi filmlerimizi çekip çocuklara sunuyoruz. Onlar da ilgi ile izliyorlar.
trt genel müdürü ibrahim şahin
dünyanın geri kalanı çocukların yaratıcılıklarını arttırmak ve hayal güçlerini genişletebilmek için ne yapacağız diye kafa patlatırken terete genel müdürümüz hayal ürünü varlıklardan dile getirerek aslında kendisi dışındaki toplum için hayal ürünü bir varlık olduğunu kanıtladı. önemli olan düş güzelliğidir derken samimiydik, umutlarımızı ve hayallerimizi kaybetmemizi istiyorlar derken de bu tarz örneklerden bahsediyorduk. biz yolumuzdan sapmıyoruz, biz uçmuyoruz, biz yalnızca kendimizin inşa edebileceği hayallere tırmanıyoruz. önce kendiniz, sonra çocuklarınız için ev ödeviniz bu varlıkları ve doğaüstü yaratıklardan korkmamak, uzak durmamak ve yenilerini yaratmak olsun – ibrahim şahin hariç.