insan kendini boşlukta hisseder mi
boşluk kendini insanda hisseder mi
söyle gülüm sen beni HİÇte gördün mü?
– T. D –
Sana Hiç’in türküsünü söyleyemem, sana Hiç’i koklatamam,
seni Hiç’te göremem, ben Hiç’te olmadığım sürece.
Yaşamın sırrı Hiç’teyse eğer, Hiç olmalısın gülüm, ölüpte dirilmelisin,
çünkü ölüm sırra açan kapıdır.
1.
İnsan varoluş putlarını ardında bıraktığı an, Tek’in seyrine başlar. O andan itibaren dünyaya atılmışlığını, köksüzlüğünü, şekilsizliğini, adsızlığını anlayacak. Bu bilinçle hareket eden Tek’in yaşamı, sahici nitelik kazanır. Sahicilikte Tek, Hiç ve Hiç’ten kopan Varlık’la yüzleşecektir. Hiç’i ve Varlık’ı bir arada kavrayacaktır. Burada duyacağı kaygı insan yaşamında daima var olacaktır. Kaygı, kriz ve bulantı gelip geçeci değil, sürekli olandır. Ancak bulantı insana sahici yaşamın olduğunu anımsatır. Tek, buradan yola çıkarak yaşama karşı sorumluluk duyar ve onu düzenleyerek karmaşadan kurtararır. Neticede kendisiyle birlikte tüm varolanları bu bilinçle adlandırır. Sahi olan içinden geldiği hiçliğine geri dönerek yaşamı kurar. (Bu hiç onun doğduğu yerdir.) Buradaki yapıcılık yıkıcılığın tersi değil; ikisi içiçedir. İyi-Kötü ötesidir.
2.
Genelin acısı bir düşünce acısıdır; bir hayaletin acısı. Genel, aynı zamanda »sıradan insan«dır. Sıradanlık Man’ın en açık ifadesidir. Sıralar halinde yürüyen ve düşüncelerin egemenliğindeki genel, Ben’in yüzkarasıdır. Sahi olan, genel ölünce doğar. Genelin ölümü sahi olanın doğuşudur -işte!
Biricik, Man’ın karşısında duran, karşıt olandır. Biricik, Hiç’e dönen ve Hiç ile yaratandır. Tek, ancak biricikliğinde yaratıcı hiçliğine geri döner: Tek, biricikleşir, işte. Genel, Ben’in biriciklik duygusunu kırmaya, zayıflatmaya yönelir, çünkü genel, biricik olandan korkar. Genel, korkuya düşmanca davranır. Korku, geneli düşünceden düşünceye iter ve taştan taşa vurur: birinin egemenliğinden alıp bir diğerininkine sürükler. Oysa kendi meselemi kendim üstlenir ve biricikliğim üzerine kurarsam, o zaman meselem geçici ve ölümlü bir yaratıcının meselesidir. Dolayısıyla söyleyebileceğim tek şey vardır ki, o da ancak şu sözcüklerde ifade bulabilmektedir: Meselemi Hiç’e bıraktım. Meselesini Hiç’e bırakan kişi, bir akış olan zaman içinde Hiç ile Varlık’ın kesiştiği noktada vukuu bulan boş alanın kâhinidir (sahibidir).
3. »Varoluşçu zangoç«un ızdırabı
Man sadece toplumsal yaşamda vardır, toplum onun nasıl yaşaması gerektiğini önceden belirler. Bu yaşam, genel olanın mekanıdır. Buna dolayısıyla »genel mekan« ya da »genel alan« diyebiliriz. Man aynı zamanda belirli olandır, onlar gibi; Man toplumun simgesidir, toplumun kendisidir. O, bir genel alan iken, aynı zamanda bir »onlar alanı«dır.
Tek, Varlık’ın dayanılmaz ağırlığı altında Hamlet-sorusunu kasvetler içinde soracak: Niye Hiç yok da, bir şey var? Tek’in asıl sorusu -bu. Bu soruya korku, tasa ve cansıkıntısı eşlik ediyor. Tek’e sonsuz bir uçurum duygusu veren Hiç-sorusu iç sıkıntısının dışa yansımasıdır. O daima Tek’ledir.
Issız, terkedilmiş ve tenha bir yerde olmanın duygusunu kim bilmez. Modern çağda korku filmleri izleyenler bu duyguyu daha iyi anlar. Tüm evren tenha ve karanlıklarla çevrilidir, Tek’in attığı her adım uçurumla sonuçlanabilir. Ancak Man kendini işte bu Hiç’e bıraktığı an, çok şey kazanabilir: aldatmacalardan sıyrılmanın, tanrılardan arınmanın tek yolu Hiç’te olmaktır. Varlık’a erişmek için bu kasvet göze alınmaya değer. Varlık’ın gizine erişmenin tenhalı, kasvetli yolu Tek’in kendisidir. Yaşam Tek’e iki olanak sunar: asıl olan ve tersi. Varoluş böylece belirlenmiş olarak karşımıza çıkar. Dünya-içinde-olmak bu iki seçenekle sınırlıdır.
(daha&helliip;)